20 Nisan 2024
İstanbul
AHLAK

Aciz Bedenler ve Tutsak Ruhlara Rağmen ”Özgürlük”

Özgürlük, istediğin her şeyi, istediğin zamanda yapabilmek midir? Genelde birazcık kısıtlandığımızda ‘Özgürlük elden gidiyor!’ korkusu ve telaşıyla bu sorunun cevabını ‘Evet!’ olarak veriyoruz. Hatta aksinin mümkün olmadığı duygu ve düşüncesine kapılıyoruz.

Sınırsız yemek yeme hakkı, siyasi sınırların olmadığı seyahat hakkı, sınırsız sayıda elbisenin olması, canının her istediği evde yaşayıp en sevdiğin arabaya sahip olma heyecanı… Alkol, sigara, internet yasağının olmaması gibi gibi daha da çoğaltabileceğimiz bu eylemleri sayarken sınırsızlığın mantıksızlığını idrak ediyor selim akıllar. ”Bunlar olurken benim alanım da ihlal edilirse bu özgürlük değildir.” diyorlar.

O zaman tanımı biraz daha detaylandırmak gerekiyor. Başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bitendir benim özgürlüğüm. Örneğin canım istediği için adam öldürmem benim özgür olduğumun bir göstergesi olmadığı gibi, kimsenin de beni keyfe keder öldürmek istemesi hiç bir akıl sahibi tarafından kabul edilemez. Bu alan belirleme meselesi özgürlük kavramını tasvir etmeye yetiyor mu yoksa özgürlüğü mü mahkum etmiş oluyoruz sınırların ardına?

Kimi düşünürlere göreyse özgürlük, sorumluluklarını da üstlenerek istediğin her işi yapmaktır. Yani yukarıdaki örnekten gidersek, hapse girmeyi göze alarak bir adam öldürmek özgürlük çerçevesi içerisinde serbesttir. Özgür olduğun için mahkum olmayı tercih ediyorsun. Bu da bir seçenek tabi.

Peki sınır tanımamazlık ya da sınırlandırılmış bir özgürlük anlayışı ruhumuzu bedenimize sığdırmak için yeterli oluyor mu? Bütün bu eylemler, istek ve zevkler ruhumuzu doyurmak arzusuyla bedenimize verdiğimiz rüşvetler değil midir? Sonsuz olanı, sonlu olanla tatmin etme çabası…  Ruhlarımızın bu fani dünyadan daha bağımsız ve uzun ömürlü olduğu gerçeğini unutmamak gerektiği gibi bedenimizin de ihtiyaçlarını göz ardı edemeyiz.

Özgürlük, vazgeçebilmektir.

Belki özgürlüğü ‘vazgeçebilme yetisi” olarak görebiliriz. Yaşamak için gerekli olandan fazlasından vazgeçebilirsek, nefsimizin arzularından sıyrılabilir ve bağımlılıklarımızdan ne ölçüde kurtulursak o ölçüde özgür olabiliriz. Eğer şu koca dünyadan vazgeçebilirse insan, dört duvarın içerisindeyken de sonsuzluğun derinliklerinde kaybolabilir.

İnsanoğlunun ne kadar aciz ve küçük olduğunu idrak ettiğimiz şu günlerde evlerimizden çıkamamanın sıkıntısını yaşıyoruz. Aç kalma korkusunun insanlığımızın önüne geçmesine müsade ediyoruz. Ölmek için geldiğimiz şu ”dünyaya kazık çakmanın” mücadelesini veriyoruz.

Elbet bir gün öleceğiz. Önemli olan ölmeden önce korkularımızın, ihtiraslarımızın esiri olmadan yaşayabilmek. Demiyor mu şair:

”Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber…

Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?”

 

 

 

About The Author

Leave feedback about this

  • Quality
  • Price
  • Service

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field
Choose Image
Choose Video

X