18 Nisan 2024
İstanbul
Kitap LAFLAF

ESİR ŞEHRİN İNSANLARI KİTAP ÖZETİ

TANITIM

Türk Edebiyatı’nda “Kurtuluş Savaşı” veya “Milli Mücadele Dönemi” dendiğinde akla genellikle Yakup Kadri Karaosmanoğlu veya Halide Edip Adıvar gibi, bu mücadeleye katılmış olan yazarların kaleme aldığı, Anadolu’da geçen, Anadolu’daki savaşı ve insanların durumunu anlatan eserler gelir.
 
1956 yılında yayımlanan “Esir Şehrin İnsanları”, Kurtuluş Savaşı yıllarından sonra yazılmış olmasına karşın, bu dönem ile ilgili farklı bir bakış açısı sunar. Kemal Tahir, Milli Mücadele’nin merkezi olan Ankara’yı ve Anadolu’yu anlatmak yerine, bu yıllarda halen Osmanlı Devleti’nin başkenti olan, işgal altındaki İstanbul’da yaşananları okuyucuya aktarır.
 
I. Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra yurt dışından İstanbul’a dönen Kamil Bey ve çevresindeki insanların yaşadıkları, yalnızca bu dönemde İstanbul aydınlarının yaşananlara gösterdiği tepkileri göstermekle kalmaz, aynı zamanda “Kurtuluş Savaşı”nın tek yönlü bir kahramanlık hikayesi olmadığını da okuyucuya gösterir.
 
Kemal Tahir’in belki de en meşhur romanı olan “Esir Şehrin İnsanları”, aynı zamanda yazarın meşhur “Esir Şehir Üçlemesi”nin de ilk cildini oluşturur.

 

 

Halk içinde de ciddi bir bölünme görülür. Kemal Tahir, hem Milli Mücadele’yi destekleyenleri, Mustafa Kemal’in elde ettiği zaferlere sevinenleri ve bunun her şey bittiğinde vatanı kurtaracağını düşünenleri, hem de bu zaferleri küçümseyenleri, Mustafa Kemal’in çabalarına gülüp geçenleri konu alır. Aynı şekilde, bu mücadeleyi hiç umursamayan, ne olursa olsun kendi çıkarının peşinde koşanlar da vardır. Nermin’in eniştesi İbrahim Bey ve Nedime Hanım’ın çok güvendiği Niyazi, bu karakterler arasında gösterilebilir. 
 
İhsan ile aynı hücrede kalan Süleyman Ağa’nın sözleri, bu düşünceyi özetlemek konusunda ideal cümleler olarak alıntılanabilir:
 
“Kuvayı Milliye ne demek? Farkında değilim… Kimi “Bolşevik” diyor, kimi “Rus moskofu” diyor. Kemal Paşa isminde biri türemiş… Türer a… Türesin bakalım… Doğrusunu ister misin, biz mahpus milleti, buradan bizi kim kurtarırsa onlardanız! İster Yunan kafiri olsun, ister Kemal Paşa… Bize kim af verecekse o yaşasın vesselam.”
 
Mustafa Kemal, Kuvayı Milliye ve Kurtuluş Savaşı hakkında yapılan yorumlara daha fazla örnek görmek için, “Alıntılar” bölümüne göz atabilirsiniz.

Romanın merkezindeki konu Kuvayı Milliye hareketi olsa da, Kemal Tahir Osmanlı Devleti’nin son dönemini anlattığı romanında İstanbul toplumu hakkında çeşitli eleştiriler yapmaktan da geri kalmaz.

ÖZET

II. Abdülhamid döneminin zengin paşalarından biri olan Selim Paşa’nın oğlu Kamil Bey, I. Dünya Savaşı’nın ardından karısı Nermin ve kızı Ayşe ile Avrupa’dan İstanbul’a döner. Eski zenginliğini kaybettiği için bir süre Nermin’in halasının evinde kalan Kamil, buradaki hayata dayanamayarak Bağlarbaşı’nda sahip oldukları bir konağı yıktırır ve buradan çıkan kullanılabilir malzemeleri satarak kazandığı parayla konağın selamlığını onararak orada yaşamaya başlar.
 
İşgal altındaki İstanbul’da hayata alışmaya çalışan Kamil Bey, önce çocukluk arkadaşı Fuat Bey’in yardımıyla ayakta durur, daha sonra da okul arkadaşı Ahmet’in teklifi ile Karadayı adlı bir gazetede çalışmaya başlar. Fakat, bir başka okul arkadaşı İhsan ve karısı Nedime Hanım’ın çıkarttığı Karadayı, Anadolu’daki direniş hareketini destekleyen bir yayındır ve İhsan bu gazeteyi çıkarttığı için hapse atılmıştır.
 
Özellikle kocasının hapse girmesinden sonra tüm gücüyle bu gazeteyi çıkartmaya çalışan Nedime Hanım’a duyduğu hayranlık nedeniyle Kamil Bey, daha önce hiç böyle konularla ilgilenmemiş olmasına karşın ciddi bir vatanseverlik duygusu hissetmeye başlar ve yaptığı işi sadece bir gelir kaynağı olarak görmeyi bırakır.
 
İlk olarak Karadayı’da sadece gazetecilik ile ilgilenen Kamil Bey, daha sonra Kuvayı Milliye hareketine aktif olarak katkıda bulunmaya başlar. Bir gemi dolusu cephanenin Anadolu’ya gönderilmesini sağladıktan sonra, Nedime Hanım ve birlikte çalıştığı diğer insanları ikna ederek düşmanın saldırı planlarını Anadolu’ya ulaştırma işini üstlenir.
 
Bu görev sırasında suçüstü yakalanan Kamil Bey, gözaltına alınır, fakat babasının paşa olması nedeniyle kendisine iyi davranılır. Pek çok subayın ikna çabalarına karşın hamile olan Nedime Hanım’ı suçlamayı kabul etmeyen, onun suçsuz olduğu konusunda ısrarcı olan Kamil Bey, artık bir hapis hayatı yaşamaktadır.
 
Paşaların yanı sıra karısı Nermin ve diğer akrabaları da onu ikna etmeye çalışır, fakat bu noktada Kamil Bey hem Kuvayı Milliye’ye, hem de Nedime Hanım’a karşı büyük bir inanç duymaya başlamıştır.  
 
Mahkemenin sonunda, Kamil Bey ile birlikte tutuklanan Ramiz Bey beraat eder, fakat Kamil Bey Nedime Hanım’ı suçlamaya yanaşmadığı için yedi yıl ceza alır. Roman, Kamil Bey’in yalnız kaldığı hücresine dönmesi ve yedi yıl burada yaşayacağını düşünmesi ile sona erer.

ÖNEMLİ KAREKTERLER

KAMİL BEY

Esir Şehrin İnsanları romanının en önemli karakteri, romandaki olayları yaşayan baş aktör olan Kamil Bey’dir. Roman boyunca yaşanan olaylar, çok büyük ölçüde Kamil Bey’in gözünden anlatılır ve romanın ana konusu, Kamil Bey’in yaşadığı değişimle ilgilidir.
 
Romanın açılışında Avrupa’dan İstanbul’a dönen Kamil Bey, İngilizceyi, İtalyancayı, Fransızcayı duraksamadan konuşan, “kalın kalın kitaplar okuyan”aydın bir adam olarak gösterilir. Abdülhamid döneminin ileri gelenlerinden Selim Paşa’nın oğlu olan Kamil Bey, hayatı boyunca maddi – manevi çok az zorluk yaşamış, hep rahat içinde büyümüştür.
 
Avrupa’da parası bitip, I. Dünya Savaşı’nda mağlup olan Osmanlı Devleti’ne, İstanbul’a döndüğünde, hayatında ilk kez geçim sıkıntısı yaşamaya başlar. Fakat bu geçim sıkıntısı, onun karakterinin gerçek özelliklerini de ortaya çıkartır. İşgal yıllarında İngilizlerin yanında yer alarak, onursuz bir şekilde yaşayan Eniştesi İbrahim Bey ile anlaşamaması, tüm ısrarlara ve paraya çok ihtiyacı olmasına karşın ailesinin topraklarını İngilizlere satmayı reddetmesi bu durumun göstergeleri olarak öne çıkarılabilir.
 
Kısa süre sonra kendi başına yaşayabileceği bir ev bulan Kamil Bey, burada uzun süre kendi ilgi alanlarını takip ederek yaşar. Çabuk sinirlenmeyen, sakin, kültürlü bir görüntü çizen Kamil Bey’in negatif özelliklerinden bir tanesi, genellikle başladığı işleri bitirememesidir. Bu yüzden, Don Kişot’un çevirisi, yapmaya çalıştığı resimler gibi pek çok projesi yarım kalır. Aynı zamanda, karakterinde üzerinden atmakta zorlandığı bir “soyluluk” olduğu da söylenebilir. Bakkala, kasaba gitmek gibi gündelik işleri bile hayatı boyunca hiç kendisi yapmamış olan Kamil Bey, “halkın arasına karışırken” ciddi anlamda zorluk çeker, bu işleri yapmaktan dolayı garip bir utanç duyar.

Ahmet Bey ile karşılaşıp, Nedime Hanım ile tanışması, Kamil Bey’in hayatında bir dönüm noktası olur. Milli Mücadele ile yakından ilgilenen ve gizli gizli bu mücadeleye destek olan Karadayı dergisi içinde, Kamil Bey ciddi bir vatanseverlik duygusu hissetmeye başlar ve ülkenin kurtuluşunu bu harekete dahil olan insanlarda görür.
 
Bundan birkaç sene önce, hala zengin olduğu sıralarda, “Mustafa Kemal’in kendisi gelip yardım istese, “Ben bu işlerin adamı değilim”” şeklinde bir cevap vereceğini düşünen Kamil Bey3, zamanla Anadolu’ya cephane göndermek için vapur şirketi sahiplerini ikna eden, bu süreçte sorumluluk alıp, saldırı belgelerini Anadolu’ya göndermek isterken suçüstü tutuklanan bir adam halini alır.
 
Kemal Tahir de, karakteri üzerindeki bu değişimin ciddiye alınması konusunda çok dikkatli davranır, çünkü Esir Şehrin İnsanları’nın temel konusu, Kamil Bey’in yaşadığı bu dönüşüm ile doğrudan alakalıdır. Bunun en güzel örneklerinden bir tanesi, Kamil Bey Karadayı’da çalışma teklifini kabul ettikten sonra Kamil Bey’deki değişikliği anlatırken; “Çünkü, artık, sıradan bir vatandaş değildi. Elinde iyi –kötü bir savaş silahı olan, SORUMLU İNSAN’dı.” şeklinde bir cümle kurulması, “sorumlu insan” kavramının büyük harflerle yazılmasıdır.
 
Romanın üçüncü kısmı, neredeyse tamamen Kamil Bey’in düşüncelerinden oluşur. Hapse atıldıktan sonra, Kamil Bey’in bu karakter değişimine veya belki de daha doğru bir ifade ile, ortaya çıkan karakter özelliklerine, iki önemli öğe daha eklenir. Tüm baskılara, yapılan cazip tekliflere ve işkence tehdidine rağmen, Kamil Bey Milli Mücadele’ye ve Nedime Hanım’a karşı duyduğu sadakatten asla vazgeçmez. Bundan vazgeçmesi yönünde yapılan ısrarlara ise, kendisinin namuslu bir insan olduğunu, hamile bir kadını böyle bir olayın içine atacak kadar namussuz hale gelemeyeceğini söyleyerek cevap verir.
 
Bu namuslu ve sadık tavrı, kendisini yedi yıl hapse mahkum etse de, Kamil Bey bakış açısını ve bulunduğu konumu hiç kimse karşısında değiştirmez.

NEDİME HANIM

Romandaki tüm karakterler içinde, Kamil Bey üzerinde en fazla etki yapan figür, Nedime Hanım’dır. Kamil Bey’in Galatasaray Lisesi’nden arkadaşı İhsan ile evli olan Nedime Hanım, kocasının hapse atılmasından sonra Karadayı adlı gazeteyi tek başına çıkartmayı sürdürür.
 
Kadınların toplumda sıradan işleri yapmasına bile iyi gözle bakılmayan bir toplumda, Nedime Hanım her gün Bab-ı Ali’ye, onlarca erkeğin arasına gider ve burada kocasının kendisine emanet bıraktığı işleri yürütür. Üstelik bunu yaparken, hamallardan matbaacılara, yazarlardan şairlere herkesin saygısını kazanır ve “Nedime Bacı”, Bab-ı Ali’nin en önemli şahsiyetlerinden biri haline gelir.
 
Tüm bunları hamile olmasına karşın başarması, vatanın kurtuluşu için hapse atılmayı, öldürülmeyi göze alması, Kamil Bey’i derinden etkiler ve birlikte çalıştığı Nedime Hanım, Kamil Bey için Milli Mücadele’ye giden bir köprü halini alır.
 
Cesareti ve çalışkanlığının yanı sıra, kültürü ve fikirleri ile de Kamil Bey’i etkileyen Nedime Hanım, Ahmet’i, Kamil Bey’i, Niyazi Ağabey’i bu mücadele içinde bulunmaya, savaşmayı sürdürmeye ikna eden figür olarak romanın merkezinde önemli yer tutar.
 

 

NERMİN

Kurtuluş Savaşı’nda kadınların oynadığı rol, günümüzde detaylı olarak bilinen ve anlatılan, önemli bir konudur. Kemal Tahir de, romanında Nedime Hanım gibi, Ramiz Bey’in karısı Fatma gibi karakterleri kullanarak, kadınların bu rollerine gönderme yapar, İstanbul toplumu içinde hem Nedime ve Fatma gibi kurgusal karakterlerin, hem de Halide Edip gibi gerçekten bu süreç içinde rol oynamış kadınların önemini vurgular.
 
Fakat, bu kadın karakterler içinde, İstanbul toplumunun aydın kesimindeki kadınları belki de en gerçeğe yakın temsil eden kişi, Kamil Bey’in karısı Nermin’dir. Kamil Bey gibi bir paşa kızı olan Nermin, daha ilk andan itibaren Nedime Hanım’a karşı bir soğukluk hisseder, Karadayı gazetesi ve Milli Mücadele fikriyle uzaktan yakından ilgilenmez.
 
Onun için önemli olan, rahat bir evde, rahat bir şekilde, bütün gün sıkılmadan yaşamak ve alışık olduğu düzenli hayattan kopmamaktır. Benzer bir kültür ve yaşam tarzından gelen Kamil Bey, roman ilerledikçe ciddi bir değişim yaşayıp, vatansever, mücadeleci, ciddi bir karakter haline gelse de, Nermin böyle bir değişiklik yaşamaz ve kocasına bu konudaki fikirlerini söylemekten çekinmez.
 
Kamil Bey tutuklanmadan önce, Kuvayı Milliye konusundaki gerçek görüşlerini Nermin’le tartışmaya çalışır, fakat Nermin, halasının da etkisiyle, “dünyanın muzaffer devletlerine karşı Anadolu’da üç tane baldırı çıplak eşkıyanın” hiçbir şey yapamayacağını savunur.1 Onun için bütün bu süreç bir parasızlık ve yokluk sürecidir – ve var olan paralarını, “gazete çıkarmaya, mahpushanedeki serserilere bakmaya” harcamaları, onun gözünde, “olacak iş” değildir

ENİŞTE İBREHİM BEY

Esir Şehrin İnsanları’nın en önemli özelliklerinden bir tanesi, Kurtuluş Savaşı sürecinin aslında toplumun her kesiminde desteklenen bir olay olmadığını, özellikle İstanbul halkının daha zengin kesimleri içinde, bu harekete karşı olan, devletin durumundan kendine pay çıkarmaya çalışan insanlar olduğunu göstermeye çalışmasıdır.
 
Kamil Bey’in karısının eniştesi İbrahim Bey de, tam olarak bu portreye uyan bir karakter olarak resmedilir. İşgal sırasında, deyim yerindeyse, “krizi fırsata çeviren” Enişte İbrahim Bey, yabancı dil bilmemesine, kültürel olarak çok derin bir adam olmamasına karşın İngilizlerle çalışmaya başlar ve bu işten hatırı sayılır bir gelir elde eder.Ne olursa olsun kendi çıkarının peşinden koşan, Milli Mücadele’yi “iki serserinin dünyaya karşı gelme çabası”, Mustafa Kemal’i “idamına karar verilen bir eşkıya reisi” olarak gören Enişte İbrahim Efendi, daha bu fikirlerini bile dile getirmeden Kamil Bey’in birlikte yaşamayı imkansız bulduğu bir karakter olarak resmedilir.

NİYAZİ EFENDİ

Tıpkı Enişte İbrahim Bey gibi, İzmirli Niyazi Efendi de romanda “krizi fırsata çevirmeye” çalışan karakterlerden biri olarak gözükür. İbrahim Bey’in aksine, romanın başında Kuvayı Milliye hareketinin en tutkulu destekçisi gibi gözüken Niyazi Efendi, Nedime Hanım’ın da en güvendiği karakterlerin başında yer alır.

Etrafındaki herkesin büyük saygıyla yaklaştığı Nedime Hanım’ın bu kadar güvendiği Niyazi’nin, Kamil hapse atıldıktan sonra bir hain olarak gösterilmesi, romanın en büyük sürprizlerinden biri olarak gözükür. Enişte İbrahim Bey’in aksine, Kuvayı Milliye’ye açıkça karşı çıkmayan, bu hareketi destekleyenlerin yanında yer alarak onların üzerinden maddi kazanç elde etmeye çalışan Niyazi Efendi hakkında aslında roman boyunca bu yönde ipuçları gösterilir.

I. İnönü zaferini duyurmaya gelirken, onun günlerdir zafer haberini beklediği için perişan gözüktüğü, tırnaklarının yenmiş olduğu yazılır. Aynı şekilde, Rozalti ile ortak olduğu dolandırma çabasının boşa çıkması ve cephane dolu geminin Anadolu’ya hareket etmesinden sonra da Niyazi Efendi mutsuz, bitkin ve yorgun gözükür, o anda Kamil Bey bunu, sevincin insan üzerinde ne bitirici bir duygu olabildiğini gözlemleyerek geçiştirir. Gerçek ortaya çıktıktan sonra geri dönüp okunduğunda, Niyazi Efendi’nin burada sadece para kaybettiği için üzüldüğü ve belki de foyasının ortaya çıkmasından korktuğu rahatlıkla anlaşılabilir. 

 

ANALİZ

ZAMAN VE MEKAN 

Esir Şehrin İnsanları, 1920 – 1922 yılları arasında, İngiliz işgali altındaki İstanbul’da geçer. Roman boyunca mekan ve zaman hiç değişmez, olaylar doğrusal bir şekilde ilerler ve içinde geçtiği dönem, romanın üzerinde son derece belirleyici bir rol oynar. Bir başka deyişle, Esir Şehrin İnsanları, bu dönemde İstanbul’da geçen bir roman değil, bu dönemi anlatması için yazılmış bir romandır. Romanın diğer öğelerinden hiçbirisi, hikayenin gidişatında işgal altındaki İstanbul kadar büyük bir rol oynamaz ve neredeyse hiçbir öğe bu kurgu dışında değerlendirilemez.Burada önemli olanın, bir “mekan” olarak İstanbul’dan ziyade, İstanbul’da işgal yıllarında hüküm süren atmosfer olduğunun altı çizilmelidir. Anadolu’daki savaş devam eder ve şehir İngiliz askerlerin işgali altında bulunurken, bu şehirde yaşanan umut, boş vermişlik, kafa karışıklığı ve çıkarcılık, eserde yoğun ve etkili bir atmosferin yaratılmasına yardımcı olur. Bu atmosfer, yalnızca işgal altındaki bir toplumu değil, aynı zamanda (klişe bir tabirle) bir “devrin sonunu”, büyük bir değişimin ilk günlerini yaşayan toplumu da konu alır. Bu anlamda, örneğin, Kamil Bey’in artık geride kalmış bir çağa ait olan konağını yıktırarak yeni bir yaşama başlaması da kayda değerdir.
 
Kamil Bey’in roman boyunca yaşadığı değişimler, Kemal Tahir’in bu kurguyu birden fazla açıdan ele almasına olanak sağlar. Eskiden çok zengin olan bir paşa oğlu olduğu ve yine bir paşanın kızı ile evlendiği için Kamil Bey hem İstanbul toplumunun üst kesimlerini görür, hem de kendi ayakları üzerinde kalmaya çalıştığı için bu dönemin zorluklarını yaşar. Bu zorlukları yaşarken, evini tamir eden ustalar gibi, mahallede manavlık yapan Ali Ağa gibi, gazetenin ayak işlerine bakan Kürt Ebuzer Ağa gibi farklı kesimlerden insanlarla da tanışır.
 
Romanın ortalarına doğru Karadayı’da çalışmaya başlaması, Kamil Bey’in İstanbul’un bir başka yüzünü, Anadolu’ya yardım eden kesimi görmesini sağlar. Bu insanlar arasındaki inancı, sevgiyi, Anadolu’daki hareketi basit bir ayaklanma olarak görenlerle yaşanan çatışmayı ve arkadaşları tarafından uğradığı ihanetleri yaşayan Kamil Bey, bu açıdan dönemin pek çok koşulunu, pek çok çatışmasını, pek çok davranışını birinci elden yaşamış olur.

KURGU

Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları’nı üçüncü şahıs ağzıyla okura ulaştırır. Romandaki olaylar, onları dışarıdan gören bir anlatıcı tarafından anlatılır, fakat anlatının odak noktası çoğunlukla Kamil Bey’dir. Olaylar anlatılırken, Kamil Bey’in bu olayları yorumlaması, olaylar karşısındaki düşünceleri, hisleri ve tepkileri de anlatıya dahil edilir.
 
Belli noktalarda Kemal Tahir, Kamil Bey dışındaki karakterlerin iç dünyalarını da okuyucuya açar. Nedime Hanım gibi, Nermin gibi karakterlerin ne düşündüğünün, neler hissettiğinin doğrudan okuyucuya aktarıldığı sahneler de vardır, fakat bunlar Kamil Bey odaklı kısımlara göre daha arka plandadır.
 
Roman, “Esir İstanbul”, “Bulanık Su” ve “Kamil Bey” adlı üç uzun bölüm ve bunlar altındaki alt bölümlerden oluşur.
 
Yedi kısımlık Esir İstanbul bölümü, Kamil Bey’in İstanbul’a gelişini, çektiği zorlukları ve Karadayı’da iş bulma sürecini anlatır. Burada anlatı büyük ölçüde olay odaklıdır. Kemal Tahir, karakterlerin düşüncelerine ve duygularına yer verse de, asıl amacı hikayeye bir zemin hazırlamak, Kamil Bey’in Milli Mücadele’ye destek veren bir adam haline gelmesine yol açan olaylar zincirini okuyucuya sunmaktır.

İsminden de bir nebze anlaşılacağı gibi, bir anlamda “geçiş bölümü” olarak tanımlayabileceğimiz “Bulanık Su”, üç alt bölümden oluşur ve Kamil Bey’in Karadayı’da sadece gazetecilik yapan bir adam olmaktan çıkmasını, Milli Mücadele’ye aktif ve bilinçli olarak yardım etmesini konu alır. Bu bölümde de hikaye büyük ölçüde olaylara dayanır ve Kamil Bey’in tutuklanması ile sona erer.
 
Son bölüm “Kamil Bey” ise, yine ismin de işaret ettiği gibi, Kamil Bey’in iç dünyasına yoğunlaşır. Yine yedi bölümden oluşan bu son kısımda, Kamil Bey hapistedir ve başından kayda değer bir olay geçmez. Hatta, yaşadığı olayların hep birbirinin tekrarı olduğu bile söylenebilir. Önce Burhanettin Bey, daha sonra ailesi ve akrabaları, daha sonra Paşa Hazretleri ve daha sonra mahkeme heyeti, ondan hep Nedime Hanım’ın suçlu olduğunu kabul etmesini ister, o da her seferinde reddeder.
 
Bu bölümde ön plana çıkan, Kamil Bey’in son dönemlerde yaşadığı olaylar ile ilgili düşünceleri, hesaplaşmaları, kendisine ve ailesine bakarak hayatını yeniden değerlendirme sürecidir. Bu sürece, Gardiyan İbrahim ve Ramiz Bey ile yaptığı konuşmalar da etki eder.
 
Genel bir değerlendirme ile, Kemal Tahir’in “olay odaklı” bir roman ile “durum odaklı” bir romanı aynı kitap altında birlikte kullandığı söylenebilir. Bu ilginç özelliğin haricinde ise, Esir Şehrin İnsanları geleneksel roman formülüne büyük ölçüde uyan bir romandır. Hikayenin sonu ucu açık bir şekilde bitmese ve Kamil Bey yedi yıllık hapis cezasını çekmeye başlasa da, bu kitabın bir üçlemenin ilk halkası olduğu da unutulmamalıdır.

Dil Kullanımı

Kemal Tahir, romanda basit, akıcı ve sade bir dil kullanır. Özellikle ilk iki bölüm içinde anlatısı genellikle olay odaklıdır, betimlemeler yapsa da, bunların hikayede yaşanan olayların veya karakterlerin düşüncelerinin önüne geçmesine izin vermez, zaman zaman hikayenin tamamen doğrudan diyaloglar üzerinden ilerlemesine izin verir.

Kürt Ebuzer Efendi, Süleyman Ağa veya Ramiz Bey’in taklitleri gibi, şiveyle konuşan karakterlerin diyaloglarını aktarırken, Kemal Tahir konuşma dilini yazı diline aktarmaya özen gösterir. Böylece, bu karakterlerin romandaki konuşmaları, “gerçekte” bu şiveyle konuşan insanların tarzını yansıtmış olur. 

Tema ve Toplumsal Eleştiriler
Milli Mücadeleye Yaklaşım

Esir Şehrin İnsanları’nda merkeze yerleştirilen en önemli konu, Milli Mücadele döneminde İstanbul halkının Kuvayı Milliye’ye yaklaşımıdır. Milli Mücadele’yi konu alan romanların çoğunun aksine, Anadolu’da, Ankara’da değil, İstanbul’da geçen roman, İngiliz işgali altında, hala padişah tarafından yönetilen bir şehri konu alır.
 
Anadolu’daki “seferberlik ruhu”, İstanbul’da tam anlamıyla bulunmaz. Bir grup insan, vatanseverlik duygusuyla Ankara’yı desteklemeye ve onlara yardım etmeye çalışsa da, bunlar İstanbul hükümeti tarafından yakından takip edilirler ve kanıt bulunduğu halde tutuklanırlar.Halk içinde de ciddi bir bölünme görülür. Kemal Tahir, hem Milli Mücadele’yi destekleyenleri, Mustafa Kemal’in elde ettiği zaferlere sevinenleri ve bunun her şey bittiğinde vatanı kurtaracağını düşünenleri, hem de bu zaferleri küçümseyenleri, Mustafa Kemal’in çabalarına gülüp geçenleri konu alır. Aynı şekilde, bu mücadeleyi hiç umursamayan, ne olursa olsun kendi çıkarının peşinde koşanlar da vardır. Nermin’in eniştesi İbrahim Bey ve Nedime Hanım’ın çok güvendiği Niyazi, bu karakterler arasında gösterilebilir. 
 
İhsan ile aynı hücrede kalan Süleyman Ağa’nın sözleri, bu düşünceyi özetlemek konusunda ideal cümleler olarak alıntılanabilir:
 
“Kuvayı Milliye ne demek? Farkında değilim… Kimi “Bolşevik” diyor, kimi “Rus moskofu” diyor. Kemal Paşa isminde biri türemiş… Türer a… Türesin bakalım… Doğrusunu ister misin, biz mahpus milleti, buradan bizi kim kurtarırsa onlardanız! İster Yunan kafiri olsun, ister Kemal Paşa… Bize kim af verecekse o yaşasın vesselam.”
 
Mustafa Kemal, Kuvayı Milliye ve Kurtuluş Savaşı hakkında yapılan yorumlara daha fazla örnek görmek için, “Alıntılar” bölümüne göz atabilirsiniz.
 
Romanın merkezindeki konu Kuvayı Milliye hareketi olsa da, Kemal Tahir Osmanlı Devleti’nin son dönemini anlattığı romanında İstanbul toplumu hakkında çeşitli eleştiriler yapmaktan da geri kalmaz.

About The Author

Leave feedback about this

  • Quality
  • Price
  • Service

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field
Choose Image
Choose Video

X