25 Nisan 2024
İstanbul
AHLAK

Gazali ile Kuantum Teorisine Bakış: Kainat Her Saniye Yoktan Var Oluyor!

Kainat önceden dizilmiş domino taşlarının devrilmesi gibi muazzam bir sistem şekilde mi yaratılmıştır? Neden-sonuç ilişkisine dayalı tarihsel bir süreç mi yaşanmaktadır? Yoksa yaratmak her an devam mı eder? Bu konuyu  Karen Harding’in ‘‘Dün ve Bugün Nedensellik: Gazali ve Kuantum Teorisi” makalesinden yola çıkarak anlamaya çalışacağız.

Yaygın bir şekilde nedensel diye adlandırılan ilişkiler Allah’ın alışkanlıklarının bir sonucudur, yoksa bir olayın zorunlu olarak kaçınılmaz bir şekilde bir başka olaya sebep olmasının bir sonucu değildirler. Tanrı evrende var olan her şeyi sürekli olarak yaratmaktadır.

Bu düşünceler pozitif bilimle yoğurulmuş zihinler için oldukça tuhaf ve bilimsellikten uzak gelebilir. Özellikle evrim teorisine, dünyanın kendi kendine oluşumuna, tesadüfler sonucu hayat sahibi oluşumuza inanan insanların, fikirlerini bilimle destekledikleri şu çağda ilk etapta kabul edilmesi güç gözükebilir.

Batı düşüncesi, uzunca bir süredir nesnelerin incelenmesi ile  Tanrı’nın incelenmesi arasında önemli bir ayrım yapmaktadır. Bilim, nesneleri incelerken, Tanrı’yı felsefe ya da teoloji incelemektedir. Kuantum teorisi ise bilim felsefecilerinin zıddına bilim metafiziğine dair sorular sormaktadır.

Farklı dönemde yaşamış olmalarına rağmen İmam Gazali ve kuantum teorisyenlerinin benzer minvallerde sorular sorduklarını gözlemlemekteyiz. Gazali Tanrı’nın günlük olaylardaki rolünü sorgularken, Kuantum fizikçileri nesnelerin hareketlerinin birbirlerine bağlılığını sorgulamaktadır. Her iki durumda da sorular doğal dünyadaki olayların ardında yatan nedenler ile bu olayların ne ölçüde tahmin edilebileceği üzerinde dönmektedir.

Gazali

Döneminde İbn Sina gibi filozofların, ‘Bir olayın bir diğerine neden olduğu ve nesnelerin hareketlerini idare eden kendilerine özgü bir doğaları bulunduğunu’ düşünüyorlardı. Gazali ise bu fikirlerin Tanrı’nın gücünü sınırladığı (haşa) gerekçesiyle karşı çıkıyordu.

Biraz örneklendirerek açıklamak gerekirse, herhangi bir masanın üzerinde duran kurşun bilye dışarıdan herhangi bir müdahale olmadığı sürece masanın üzerinde kalmaya devam edecek ve varlığını sürdürecektir. Ancak Gazali’ye göre bilyenin masanın üzerinde duruyor oluşu ancak görünüştedir. Gerçekte ise, kurşun bilye, Tanrı tarafından devamlı olarak her an yeniden yaratılmaktadır.  Bizim bunu idrak edemeyişimizin ve bir neden-sonuç ilişki arayışımızın nedeni bu durumun devamlılık arz ediyor olmasıdır. Fakat bir nesne bir defa yaratıldı mı, tekrar tekrar yeniden onu yaratmayı sürdürmek Tanrı’nın adetidir.

Gazali’nin çok yaygın olarak verdiği örneklerden bir tanesi de ateş ve pamuk örneğidir. Bu örneğe göre ateşle pamuk bir araya geldiklerinde pamuğun yanmasının sebebi ateş değil Tanrı’dır. Eğer Tanrı pamuğun yanmasını murad etmeseydi ateşin pamuğu yakmaya kudreti yoktur. Bizler de bunun tarihteki şahitleri olarak ateşin içerisinde günlerce kalan İbrahim (as)’ı hatırlayabiliriz. Allah ateşin serin ve selametli olmasını diledi ve ateş Hz. İbrahim’e gül bahçelerinden bir bahçe oldu.

Gazali’nin fikirlerini özetlersek, dünya ve bütün olaylar her an Tanrı tarafından yaratılmaktadır. Tanrı herhangi bir anda her neyi yaratmak isterse onu yaratmada mutlak bir özgürlüğe sahiptir. Nesnelerdeki ya da nesnelerin hareketlerindeki aynılık ve düzenlilik aynı şeyleri tekrar tekrar yaratmanın Tanrı’nın adeti oluşunun bir sonucudur. Nedensellik dünyayı yöneten bir ilke değildir.

Kuantum Teorisinin Kopenhag Yorumu

Kuantum Teorisi, fiziksel dünyaya dair yaygın Newtoncu görüş ile bilimsel veriler arasında ortaya çıkan ve giderek artan anlaşmazlıklara bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Bu teoriyi daha iyi anlayabilmek için Newtoncu görüşü de iyi bilmek önemlidir.

Mekanik modelin tasvir ettiği dünya, her biri kendisini her ne ise o yapan bir dizi özelliğe sahip ve müstakil olarak var olan nesnelerden meydana gelmiştir. Örneğin kurşun bir bilye bir nesnedir ve dışarıdan bir müdahale ile yok edilinceye kadar var olmaya devam edecektir. Öyle ki bu nesnenin hareketlerini de hesaplamak mümkündür. Belirli bir yükseklikten bırakılan kurşun bilyenin yer çekimiyle beraber aşağı düşeceği, hangi hızda, hangi noktaya düşeceği hesaplanabilmektedir. Böyle bir dünyada sürprizlere ve mucizelere yer yoktur, zira her olayın rasyonel bir açıklaması vardır.

Buna karşılık Kuantum Teorisi böyle bir kesinlikten bahsetmenin mümkün olmadığı üzerinde durur. Bunun en büyük delili olarak da bütün nesneleri meydana getiren atom altı parçacıkların davranışlarını öne sürer. 1897 de keşfedilen elektronların çok küçük parçacıklar olduğu varsayılıyordu. Ancak daha ileri araştırmalar neticesinde elektronların bazen parçacıkmışlar gibi hareket etmelerine rağmen bazen de dalgaymış gibi hareket ettikleri gözlemlendi.

Bu durum kafaları karıştırmak için yetmezmiş gibi elektronun hareketlerinin elektronun kendisinden değil de gözlemcinin eylemlerine bağlı olduğu öğrenildi. Yani gözlemci, elektronu gözlemleye başlarken bir parçacık olarak görmeyi hedefliyorsa, elektron konumu olan bir parçacık gibi görünüyor. Ancak gözlemci bir dalga incelemesi yapmak istediğinde elektronlar konumu olmayan dalgalar halinde karşısına çıkıyordu. Dahası, elektronun bir gözlemci onunla etkileşime geçene kadar fiilen var olmadığının göründüğü dikkate alındığında mesele de daha kamaşık hale geliyor. Yani, gözlemci gözlem yapmaya başlayana kadar hiçbir elektronun varlığından söz edemiyoruz.

Elektronların Mevcudiyeti

 

Bir elektron ancak bir gözlemci onun konumunu belirlediği zaman, konumu olan bir parçacıktır. Bu etkileşim dışında elektronun bir konumu yoktur. Bunun yerine, elektron bir dizi farklı konumda bulunma ‘potansiyeli’ne sahiptir. Gözlemci onunla etkileşime geçene kadar herhangi bir yerde var değildir.

Bunu daha kolay hayal edebilmek için bilye örneğinden devam edelim. Herkes odadan çıkarken masanın üzerine bırakılan kurşun bir bilye, teoriye göre, normal beklentinin tersine [odaya geri dönüldüğünde artık] var olmayabilir. Kurşun bilye masanın üzerinde var olmaya devam etme potansiyeline sahiptir, ama o bir dizi başka yerde var olma potansiyeline de sahiptir. Kurşun bilye, birisi onunla etkileşime geçmediği sürece herhangi bir yerde bilfiil var değildir. Onun nerede olduğunu görmek için ona bakmak gerekir. 

Özetle, bir nesne gözlemcinin bu nesne ile olan etkileşimden bağımsız bir varlığa sahip değildir. Gözlemci olmadığında elektronların varlığından söz edemediğimiz gibi, Yaratıcı olmadığında da (haşa) evrenin varlığından bahsedemeyiz. Bir nesnenin, herhangi belirli bir zamanda ne yapacağını tam olarak tahmin etmek mümkün değildir. Mümkün olan sadece, herhangi bir hadisenin meydana gelme olasılığını tahmin etmektir.

Sonuç

Aralarındaki kültür ve 1000 yıllık zaman farkına rağmen, Gazali ve Kopenhag Yorumu arasındaki benzerlikleri inkar etmek mümkün değildir. Her ikisinde de sağduyunun tersine, nesnelerin asli özellikleri ve bağımsız varlıkları olmadığı düşünülür. Bir nesnenin var olması için, o ya Tanrı tarafından ya da bir gözlemci tarafından meydana getirilmelidir.

Dünya tamamen tahmin edilebilir değildir. Gazali’ye göre Tanrı dilediği zaman dilediği şeyi yaratır. Kuantum teorisine göre de belli bir yükseklikte bırakılan bilye aşağı düşme potansiyeline sahip olduğu gibi yukarı çıkma potansiyeline de sahiptir. Yani burada önemli olan Tanrı ve gözlemcinin niyetleri ve talepleridir.

Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda içerisinde bulunduğumuz andan sonrasının henüz yaratılmadığını ve Allah’ın talebi doğrultusunda her şeyin meydana gelmesinin mümkün olduğunu rahatlıkla söyleyebildiğimiz gibi ”Güzel gören,güzel düşünür.Güzel düşünen hayatından lezzet alır.” sözünün de Kuantum teorisi tarafından ispatlandığını söylemek mümkündür.

Bu durumda ‘niyet’in ve ‘dua’nın gücünün de altını çizmek isterim.

“Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11) Hadis-i şerifini de göz önünde bulundurursak attığımız her adımda Rabbimiz niyetlerimize göre hadiseleri yaratacaktır. Bizler ne kadar çok el açıp yalvarırsak, onun muradına matuf taleplerde bulunursak imkansız denen her şeyin gerçekleşmesi onun ‘Ol!’ emrine bakacaktır.

Yeter ki kudretinden sual olunmayan Yüce Allah’a imanımız tam olsun.

Kaynak: Karen Harding, ”Causality Then and Now: Al-Ghazali and Quantum Theory”, The American Journal of Isalmic Social Sciences, volume 10, number 2, Smmer 1993, s.165-177

About The Author

Leave feedback about this

  • Quality
  • Price
  • Service

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field
Choose Image
Choose Video

X