Tasavvuf müziği denilince ilk akla gelen Ney, insan ruhunun hayat bulmuş hali olarak düşünülüyor…
Farsça’da “kamış” anlamına gelen nây kelimesi Türkçe’de uzun süre bu şekilde kullanıldıktan sonra zamanla neye dönüşmüştür. Ney üfleyene nâyî (neyzen), neyzenler topluluğunun başına da sernâyî (serneyzen) denir.
İslam geleneğinde neyin doğuşu ile ilgili birçok rivayet vardır.Bunların en meşhuru şöyledir:
‘’Peygamberimiz ilahi aşk sırrını Hz.Ali’ye söylemiş.Bu sırrın yükü altında ezilen Hz. Ali gidip Medine dışında kör bir kuyuya bu sırrı anlatmış.Kör kuyu bu sır ile çoşup köpürmüş ve taşmış. Su her yeri kaplayınca kenarlarında kamışlar yetişmiş.Oralardaki bir çoban bu kamışlardan birini kesip muhtelif yerlerinden delmiş ve üflemeye başlamış. Çıkan ses kalplere çoşku ve heyecan verip ilahi sırrı anlatır olmuş..”
Peygamberimiz tesadüfen bu çobanın ney sesini işitince bu durumu anlamış. O günden sonra ney,bir ilham kaynağı olmuştur’’.Bugünkü manada neye ruhunu veren Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleridir.’’Türk olsun,Acem olsun; musiki âşıkların ortak gıdasıdır.’’Görüşündeki Mevlana ,mesnevisinin ilk onsekiz beyitini de bu cazibeli çalgıya ayırmıştır.
Osmanlı sarayında neye büyük ilgi gösterilmiştir. Suz-ı Dilara Ayin-i Şerifi’nin bestekarı III. Selim ve II. Mahmud’dan başka,Sultan Abdülaziz ve Sultan Reşat da neyzen olarak bilinen padişahlardır. Ayrıca ney haremde de bayan neyzenler yetişecek kadar rağbet görmüştür.
Ney günümüzün haddinden fazla gürültülü müzük aletlerine nispetle daha çok dinlendirici bir özelliğe sahip olduğundan Osmanlı Darüşşifalarında ruh hastalarının tedavisinde de kullanılmıştır.
Ayrıca Kaşgarlı Mahmud ‘un Divan-ı Lügat-it Türk ve Gencelli Nizamettin ‘in şiirlerinden neyin değişik bir türü olan çok sesli bir borunun askeri müzikte kullanıldığı ortaya çıkmıştır.
Ney sazı Orta çağda büyük önem kazanmıştır.Özellikle dini ve ladini müziğin önemli sazlarından biri haline gelmiştir. Klasik müziğin terennümlerinde kullanılmış, divan şairlerine konu olmuştur.
Osmanlı edebiyatında ney için yazılmış mecaz ve edebi sanat eserleri mevcuttur.Doğu âlemi ney sazını çok eskilerden beri tanımaktadır. Zamanımızda Türkistan , İspanya , Hindistan , İran , Irak , Pakistan ,Afganistan ve Arap devletlerinde ney aranılan bir sazdır.
Teknik olarak ney, dokuz boğum ve altısı önde olmak üzere yedi delikten oluşmaktadır ki ;bu dokuz boğumun gerçekten de dokuz boğumlu olan insan gırtlağından ; yedi deliğin ise kulaklar,gözler,burun ve ağız olmak üzere insan başından mülhem olduğuna inanılır.
Sümerce ‘den Farsça ‘ya geçen ‘’nâ’’ ve ya ‘’nay’’, kamış,kargı anlamlarına da gelen bu çalgının en eski adıdır. Arap toplumunda üflemeli çalgıların hemen tümü için kullanılan ‘’ mizmâr ‘’ sözcüğü ,(nefes borusu,ses organı anlamında) ney için de kullanılmıştır. Türkçe de ise hemen her zaman’’ney’’ olarak anılmıştır. Çeşitli Avrupa ülkelerinde de benzer adlarla anılmıştır.
Ney sesinin çoğunluk tarafından sevilmesinin nedeni herkesin bu seste kendinden bir parça bulmasına bağlanıyor. Türk tarihinin önemli parçalarından biri olan ve çok eski bir geçmişe sahip olan neyi sadece ticari boyutuyla değil, kültürel boyutuyla da ele almak gerekiyor.
Son yıllarda etrafımızda Ney öğrenmeye meraklı bir kitle hızla artmış bir durumda. Bu da eski değerlerimize sahip çıktığımızı gösteriyor ve bunu gelecek nesillere aktarmak için bir köprü görevi gören Neyzenlere borçluyuz.
Neyin yapısı Nasıldır? Nasıl Yapılır?
Ney, tek parça dokuz boğumlu bir kamışın içi boşaltılıp üzerine (biri arka kısmında) yedi adet delik (perde) açılması suretiyle yapılır. Sarı ve budaklı bir çeşit kamıştan elde edilen neyin ilk ve son boğumuna gümüş, altın veya pirinçten yapılan ve “parazvâne” adı verilen bilezikler takılır. Üst ve alt parazvâne denilen bu madeni parçalar kamışın hassas bölgelerinde meydana gelebilecek çatlakları önlemek içindir. Ayrıca neyin sağlam kalmasını temin etmek için boğum yerlerine genellikle gümüş, altın veya başka madenlerden yapılmış tel sarılabilir.
Neyin ilk boğumu olan boğaz boğumuna “başpâre” adı verilen, genellikle boynuzdan elde edilmiş, üflemeyi kolaylaştırıcı konik bir ağızlık takılır. Yapımında fildişi ve bağa ile şimşir, kehribar ve ceviz gibi sert ağaçların da kullanıldığı başpârelerde daha çok manda boynuzu tercih edilir. Neyin delikleri kızgın demirle veya özel bir keskiyle dâirevî açılır. Kaynaklarda neyin açılmasında iki ayrı metodun uygulandığından bahsedilir. Bunlardan biri klasik metot, diğeri kaydırma metodudur.
https://youtu.be/F_kY7foQsl0
Klasik metotta açılacak ney çeşidine uygun bir kamışın içi boşaltılıp hazırlanarak önce o akordun rast (sol) sesine ayarlanır. Daha sonra ney boyu yirmi altı bölüme ayrılıp işaretlenir. Arkadaki delik 2/26 oranındaki noktaya açılır. Öndeki delikler de yukarıdan aşağıya 10/26’ya nevâ, 9/26’ya hicaz, 8/26’ya çârgâh, 6/26’ya segâh, 5/26’ya kürdî, 4/26’ya dügâh isimleriyle anılan ses noktaları olarak açılır. Kaydırma metodu ise kamış yapısı ve boğumlarının elverişli olmadığı halde uygulanır. Bu metotta deliklerin merkezleri aşağıya veya yukarıya doğru kontrollü şekilde kaydırılır.
Neyzen nasıl olmalıdır ?
Bir emir efendi gibi olmalı, bir aziz dede gibi olmalı. Herkes anlamayabilir, âşıkların gönül taşıdır bu saz. Günlük eğlenceler ile hoplayıp zıplayanlara hitap etmez. Etse de matlup olan o değildir. Mesele işin ruhunu, özünü yakalayabilmektir. Esas olan, buradaki o ses zenginliğinde ruh âlemine doğru seyahate çıkmaktır. Ney, dünyanın en zor ve en keyifli sazıdır. Tabii anlayanlar için. Bu bir ilgi neticesinde, halkın isteği ile olacak bir iş değildir. Bu, gönülden duyulan aşkın tezahürüdür. Bugünün talebelerine “Neyzence yaşamak” nedir bunu anlatmaya da çalışıyoruz.
Neyzen olabilirsiniz, notalarınızla aya kadar da çıkabilirsiniz. Mühim olan, iki nota arasındaki ilahi ahengi, oradan da iç huzuru yakalayabilmektir. İç huzuru oluşturacak, mistik duyguları bu saz kadar güzel tasvir edecek çok az enstrüman bulunur. Özellikle bunu derinlemesine öğrenmek isteyen dostlarımıza Beşir Ayvazoğlu’nun ‘Dinle Neyden’ diye bir kitabı var ve onu okumalarını tavsiye ederim. Bir hoca ve öğrenci ilişkisinden başlayarak, meşke dair, geleneksel Türk musikisine dair bilgilerin yer aldığı bu önemli kaynağı Neyzen adaylarının öğrenmesi açısından çok verimli olacaktır..
Ney’in Türk mûsikisindeki yeri
Ney öteden beri Türk mûsikisinin ve özellikle tekke mûsikisinin vazgeçilmez sazı olmuştur. Neyde bulunan yedi adet deliğin tasavvuf düşüncesinde “yedi esmâ” olarak yorumlanmıştır. Neyin insân-ı kâmili temsil etmesinin yanında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin, “Dinle neyden …” ifadesiyle başlayan Mesnevisinin ilk on sekiz beytinin neye ayrılması bilhassa Mevleviyye tarikatında neye farklı bir yer kazandırmış, bu sebeple ney bu tarikatta “nây-ı şerif” diye anılmıştır.
Türk mûsiki tarihinde pek çok neyzen yetişmiştir.
Bunlar
XIII. yüzyılda Kutbünnâyî Hamza Dede
XVIII. yüzyılda Kutbünnâyî Şeyh Osman Dede
III. Selim
XIX. yüzyılda Abdülbâki Nâsır Dede
Hamâmîzâde İsmâil Dede
Mehmed Said Dede, Derviş İsmâil Şeydâ
Oskiyam, Hasîb Dede
Kazasker Mustafa İzzet Efendi
Yûsuf Paşa, Üsküdarlı Sâlim Bey
Sâlih Dede, Efendi Veli Dede, Aziz Dede
Bolâhenk Nûri Bey
Hüseyin Fahreddin Dede
Son devirde ise Giriftzen Âsım Bey, Nurullah Kılıç, Rauf Yektâ Bey, Mehmet Emin Dede (Yazıcı), Gavsi Baykara, Halil Dikmen, Neyzen Tevfik, Süleyman Erguner, Halil Can, Hayri Tümer, Ulvi Erguner, Aka Gündüz Kutbay, Doğan Ergin, Fuat Türkelman, Ahmet Yakupoğlu ve Niyazi Sayın zikredilebilir.
Sizlere Özel Ruhunuzu Dinlendirecek ”Ney” Dinletileri
Leave feedback about this