29 Mart 2024
İstanbul
EĞLENCE

Yeni Çıkan Kitaplar (Kasım)

O Yıldızın Altında

Jojo Moyes

Düşünün… Fazlasıyla boğucu bir aile yaşantınız var ve karşınıza ansızın yakışıklı Amerikalı bir adam çıkıyor.
E tabii siz de hemen evlenip heyecan içinde, hiç görmediğiniz bir kıtaya yelken açıyorsunuz. Fakat dünyanın bir ucundaki bu kasaba hayli küçük, kocanız sıkıcı ve tutucu; dindar kayınpederiniz hep sizinle yaşayacak hatta ölmüş kayınvalideniz ruhu ve eşyalarıyla hayatınızdan çıkmayacak… Ve tüm bunların kıskacında yaşarken, biri çıkıp yöneticilerin desteklediği bir projeden bahsediyor, “Atlı Kütüphaneci” olmaktan…  Yani dört beş kadın heybelere kitapları dolduracak ve dağ tepe dolaşıp kitap dağıtacak. Siz olsanız, ne yapardınız? Kim der ki, tek amacı sıkıntısını atmaya çalışan bir kadının hem özgürlüğü hem arkadaşlığı hem aşkı böyle bulacağını…

Senden Önce Ben efsanesinin yazarından yine klasik olacak, en az “Lou Clark” kadar ilham verici beş olağanüstü kadının ve yaptıkları yolcuğun nefes kesici, umut verici ve dokunaklı hikâyesi.

1930’ların Amerika’sında gerçekten yaşanmış bir olaya dayanan O Yıldızın Altında adalet ve sadakatin tutkuyla dansı.

Deli Tarla

Şermin Yaşar

Bazen hayat gizler kendini… Sımsıkı çekilmiş perdelerin ardına saklanan utangaç eviçlerinde, kapıların ardında, güneşin terk ettiği sokaklarda, o bıyıkaltı gülüşlerde, mühürlenmiş ağızlarda, yüze düşen gölgelerde, ketum yüreklerde, harflerin kıvrımlarında, kelimelerin dilsizliğinde, sonsuz susuşlarda, hiç düşülmeyen yollarda, hep beklenen aşklarda, hiç beklenmedik sonlarda gizler kendini hayat…

Ta ki bir yazar onu bulup çıkarıncaya dek.
Ta ki bir yazar onu bize anlatıncaya dek.

Şermin Yaşar’dan “yeniden gülmeyi başarabilen insanların muamması” için öyküler. Deli Tarla gibi coşkulu, beklenmedik ve merhamete muhtaç…

Tosun Bank

İsmail Saymaz

1980’lerden beri Türkiye’de kurulan saadet zincirlerinin son halkası, “Tosuncuk” lakaplı Mehmet Aydın’ın kurduğu Çiftlikbank oldu. İsmail Saymaz, ”Tosun Bank“ diye adlandırdığı bu saadet zincirinin yükselişini ve Aydın’ın binlerce kişinin parasını çarparak yurtdışına kaçışını anlatıyor. Gelir dağılımının bozulmasıyla birlikte, emek harcamadan servet edinme hevesiyle başı dönmüş insanların bazen ilahiler, bazen milli marşlar eşliğinde dolandırılmasının kırk yıldır süren öyküsü bu..

Dune Sapkınları

Frank Herbert

Frank Herbert, deneylerden çok deneysel yaklaşımların had safhaya ulaştığı, tür içerisindeki “iyi edebiyat iyi edebiyattır”cıları bir araya getiren yeni dalga bilimkurgu akımının en önemli temsilcilerinden. Türün tüm olanaklarını, suyunu çıkarana kadar kullandığı Dune serisinin beşinci kitabı Dune Sapkınları, inanç ve inançsızlık arasındaki çizgiyi soluklaştıran, epik serinin sonuna bir kala taşları yerinden oynatan bir eser.

Tanrı İmparator II. Leto’nun üç bin beş yüz yıla yakın süren hükümdarlığının son bulmasının üstünden bin beş yüz yıl geçti. Altın Yol için yaptığı bu fedakârlıktan sonra insanlar II. Leto’nun “gerçekten de” ölüp ölmediğinden hâlâ emin değillerdi ve İmparatorluk harap olsa da Altın Yol’u sıkı sıkıya takip etmeye devam edeceklerdi.

Dağılış sonucu milyonlarca insan parçalanan medeniyeti terk ederek uzayın bilinmeyen köşelerine dağılmışlardı. Artık Rakis denen Arrakis yine çölleşmişti ve kum solucanları ölmekteydi. Bu sırada, Kayıp Olanlar gücü ellerine geçirmek için geri dönmüştü. Hizipler, İmparatorluk’tan arta kalanın kontrolünü ele geçirmek için yarışırken Rakis’te Sheeana adında bir kız tüm dikkatleri üstüne çekmişti çünkü son Tanrı İmparator’un bahsettiği kehaneti gerçekleştirebiliyordu: Kum solucanlarını kontrol etmek.

Tüm bunlar olurken Bene Geseritler’in önünde iki seçenek vardı: Ya gizli manipülatörler olarak, hayatta kalmaya çabalayan insanlığın aynı yolda ilerlemesini yönlendirmeye devam edip gerilimi azaltacak ya da Altın Yol’u kabul edip insanlığı yok olma tehlikesinden uzak yeni bir geleceğe götüreceklerdi.

Çok Şeyden Habersizdim

Songül Ünsal

Kalbiniz, gerçekten kalbi olana denk gelsin. Herkes bir kalbinin olduğunu iddia etse de, düşünmeden kalp kıran o kadar çok insan var ki… Hayat yolunda yolunuz, yaralarınızı sevenlerle birleşsin. Sizi, siz olduğunuz için seven insanları sevin. Değiştirme çabasına girmeyen insanlar için çaba gösterin.
Her defasında kendisini haklı görenlere karşı asla haklı çıkamazsınız. Ya sizi geçmişinizden vururlar ya da geçmeyen yaralarınızdan… Kalplerindeki sinsilik gülüşlerinden akar.
Siz gülüşünde çiçekler açanlara koşun. Zor olsun güzel olsun diyerek ısrarla sizi hırpalayan insanlarla zaman kaybetmeyin. Bunun adı aşk değil bunun adı kendinize değer vermemek. Siz kendinize değer vermiyorken bir başkası size nasıl değer verebilir ki?

Her şey güzel olacak. Belki biraz daha canınız yanacak ama bir süre sonra boşuna üzüldüm diyeceksiniz. Hayat sizi ummadığınız anda çiçeklendirecek. Şu an döktüğünüz her gözyaşı, gönül toprağınızdaki tohumlara yağmur olacak.

Çöl Ateşi

James Barr

LAWRENCE VE BRİTANYA’NIN 
ARABİSTAN’DAKİ GİZLİ SAVAŞI: 1916-1918

“Görevim Türkiye’ye karşı bir Arap isyanı tertip etmektir…”
Thomas Edward Lawrence

1916 yılı, Orta Doğu tarihinin yeniden yazılmasına sebep olan olaylara sahne olmuştu. Öncelikle Kût’ül-Amâre’de Osmanlı İmparatorluğu önderliğindeki İttifak Devletleri, başta İngiltere olmak üzere İtilaf Devletleri karşısında kesin bir zafer kazanmıştı. İngiltere, Kût’ül-Amâre bozgunundan 17 gün sonra Fransa ve Rusya ile, Osmanlı İmparatorluğu’nun Orta Doğu’daki hükümranlığına son vermek için gizlice Sykes-Picot Anlaşması olarak da bilinen Küçük Asya Anlaşması’nı imzalamıştı.

Bu sırada İngiltere, Osmanlı’yı bölgeden atmak ve Arap petrolünü denetim altına almak için bağımsız bir Arap devleti kurulması konusunda Mekke Şerifi Hüseyin ile anlaşmış, bu sürecin ilk adımı olarak Kahire’de bir Arap Bürosu kurmuş ve Orta Doğu’nun kaderini değiştirecek en önemli aktörlerden birini, Thomas Edward Lawrence’ı, Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Faysal’ın kuracağı Arap ordusuna teknik danışman olarak atamıştı. Artık Arap İsyanı’nın fitili yakılmış ve Orta Doğu tarihinde kanlı bir dönem başlamıştı.

James Barr, yıllarca Avrupa’nın arşivlerinin dehlizlerinde yol alarak Lawrence’ın Orta Doğu’nun kaderini değiştiren adam olarak nasıl ün saldığını tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyor. Batı emperyalizminin yeniden Orta Doğu’ya yöneldiği, Orta Doğu’da taşların yerinden oynadığı bugünlerde bölgeyi tarihsel bir açıdan yeniden ele almak elzem hale geldi. Çöl Ateşi, Orta Doğu’nun tarihinin kırılma anına ilişkin bir anlatı olduğu kadar parlak, entelektüel ve yeni bir perspektifle çizilmiş Lawrence portresidir.

Yetişin Gençler
Ergenlikten Yetişkinliğe Geçiş Kılavuzu

Prof. Dr. Selçuk R. Şirin

Ümit gençliktedir! Yetişin gençler…

Bu yüzyılda genç nüfusumuz bir daha bu kadar kalabalık olmayacak. Ya suni gündemler üzerinden kavga etmeye devam edeceğiz ya da hep birlikte gençlerin sesine kulak verip dertlerine ortak olacağız.
Tercih zamanı!
Yetişin Çocuklar kitabıyla çocuk yetiştirme alanında büyük bir boşluğu dolduran Prof. Dr. Selçuk Şirin, Yetişin Gençler’de ergenlikten yetişkinliğe uzanan serüvene odaklanıyor. Bu kitap gençler ve gençleri dert eden yetişkinler için yazıldı. 
Çocukluk ne zaman bitiyor, ergenlik ne zaman başlıyor?
Genç beyin: Nasıl çalışır? Nasıl gelişir? Nasıl desteklenir?
Gençler neden risk almayı sever?
Gençlerde beden algısı nedir? Nasıl değişir?
Duygusal zekâ nedir? Nasıl kazanılır? 
Şimdiki gençler neden âşık olmuyor? 
Kimlik arayışında yaşanan temel sıkıntılar nelerdir? 
Ergenlik döneminde gençleri bekleyen okul korkusu, akademik başarısızlık, depresyon, bağımlılık, obezite gibi sorunlarla nasıl başa çıkılır?
Gençlerin fiziksel, duygusal ve sosyal gelişiminde ebeveynlerden eğitimcilere tüm yetişkinlere düşen görevler nelerdir?
Kariyer arayışı ne zaman başlar, zirveye giden yolda gençleri bekleyen dört adım nedir? 

“Amacım, her bir gencin sağlıklı, mutlu ve başarılı olabilmesi için gerekli adımların atılmasına aracı olmak. Bu kitapta ergenlik dönemine ait temel bilimsel verileri kendi ebeveynlik tecrübem ve küçük bir köyden New York’a ulaşan gençlik hikâyemle yoğurarak anlattım. Koşullar ne kadar kötü olursa olsun, tarih boyunca insanlık, genç kuşaklarla kendini yeniledi. O nedenle benim de umudum gençlerde.”

Günebakan / İs Serisi 3

Binnur Şafak Nigiz

Her şeyin açıklığa kavuşmasıyla beraber İs, duygusal olarak toparlanmanın yolunun uzaklaşmaktan geçtiğini düşünür. Artık yeni bir şehre, ciğerlerini yakacak yeni bir nefese ihtiyaç duymaktadır. Fakat bilmediği bir şey vardır, nereye giderse gitsin, geçmiş geçmeyecektir ve onu bir hayalet gibi takip etmeye devam edecektir. Korhan bir gölge gibi İs’i izleyip onu geri isterken, İs aşk ve gurur arasındaki o çizgide arafta kalmıştır. Serinin üçüncü kitabında çözülen tüm düğümler bir kez daha bir araya geliyor ve aşk, yalanlar ile gerçeklerin sarmaşığına takılıp kördüğüm oluyor.

Sustuğum her kelime kurşun olup zihnimden kalbime yağarken aynadaki yansımama gülümsedim. Yalanları kusan bir adamın gerçekleri saklayan küçük kızı olarak bitirdiğim bir gecenin sabahına, yine o adamın kilitli kafesinden ayağına bağladığı bir yalanla anahtarı bile olmadan çıkan kekliği olarak uyanmıştım.
Onu seviyordum, onu sevdiğim için kalbimi affedemiyordum. Devam edecektim. Yel değirmenlerinin boş arazilerde dönmeye devam ettiği gibi devam edecektim; başım dönecekti ama devam edecektim. Devam edecektim. Bir çocuğun attığı ilk adımdan sonra düşüp yine de tekrar koltuğun kenarlarına tutunarak kalkıp adım atmaya devam ettiği gibi devam edecektim; ayaklarım beni taşımayacak, dizlerimin üzerine düşecektim ama devam edecektim. O kadar devam edecektim ki, kimse benim kadar devam edemeyecekti.

Börü 4 / Karanlığı Parçalayan

Çağlayan Yılmaz

Öyle bir öleceğiz ki;
Canını aldığımız yağıların tinleri, tamunun kızıl göğünü çatırdatacak!

Öyle bir öleceğiz ki;
Bizleri tanrının bahçelerine götüren tinler, acunda kalan bedenlerimize bakıp gözyaşı dökecek!

Öyle bir öleceğiz ki;
Bırakın soyların bizi hatırlamasını, gök bile unutmayacak!
Her çakında bir, karanlığa adımızı haykıracak,
Her yaşında bir zalimin usunda korkular yaratacak!

Öyle bir ölümsüzleşeceğiz ki;
Adalet için çıkan her pusatta zalim kanıyla uyanıp, her can alışta can bulacağız!

Öyle bir sevmiş olacağız ki;
Hatunlarımızın gözlerinde gökte parıldayan bir ışık,
Sevdiğimiz bozkır kızının ipek saçlarında bir rüzgâr,
Büyüttüğümüz balaların dudaklarında bir gülücük olarak kalacağız!

Gökte Doğanlar!Hah!
Son kez… Ur-Ah!
Ur-Ah! Ur-ah! Ur-Ah!

“Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir!”

Harita Üzerinde
Kaşifler, Dahi Haritacılar ve Hiç Var Olmamış Dağlar

Simon Garfield

Tam Benim Tipim’in yazarından
“Baştan çıkarıcı.”
OBSERVER
Haritalar büyüler bizi. Dünyaya dair bildiklerimizi bir araya getirir, ilerlememizin kaydını tutar, hepsinden ötesi bizim hikâyemizi anlatırlar. Onlarsız bir dünya düşünün: Nasıl yolculuk yapardık? Toprak üstünde nasıl hak iddia ederdik? Ülkeler nereye kadar yayılırdı? Kadınla erkek arabada ne uğruna birbirini yerdi?
Tam Benim Tipim ile yazı karakterleri gibi meraklısına özel duran bir konudan uluslararası çoksatan yaratan Simon Garfield şimdi sihrini haritalar için konuşturuyor. Garfield, kâşif ve filozofların eski dönem eskizlerinden Google Maps ve ötesine varan yolu izleyerek, haritaların insan doğasındaki en iyiyi (keşif ve merak) ve en kötüyü (çatışma ve yıkım) nasıl kusursuz yansıttığını ortaya koyuyor.
Ortaçağın büyüleyici mappa mundilerinden aşılmaz ve hiç var olmamış Kong Dağları’na, Amerika’nın keşfinden Afrika’yı haritalama kâbusuna, kolera ile savaşan kartograflardan kapatıldığı hücrede Dünya’yı haritalamış Venedikli keşişe, dudak uçuklatan kartografik sahtekârlıklardan çevrimiçi harita savaşlarına uzanan onlarca şaşırtıcı öykü, Garfield’ın çok sayıda görselle süslenmiş sürükleyici, tutkulu ve nüktedan anlatımı sayesinde gerçek bir ziyafete dönüşüyor.
“Simon Garfield, yanındayken zamanın nasıl akıp gittiğini fark etmediğiniz bir öğretmen gibi… Muhteşem bir anlatıcı.”
Observer

About The Author

Leave feedback about this

  • Quality
  • Price
  • Service

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field
Choose Image
Choose Video

X